Alev Önder *
'ÇUKUROVA'da
bahar harikadır! Gök masmavi, kırmızı topraklar yemyeşildir!
Çukurova'nın bereketli toprağına dört kilo çiğit at, seksen kilo kütlii,
yani tohumlu pamuk versin! (s. 186)'
Bereketli
Topraklar Üzerinde romanında bu sözlerle betimlenen Çukurova, Orhan
Kemal'i 2014 yılı kitap fuarında çok sayıda etkinlikle selamlıyor.
Öykülerinin ardından yazdığı çok sayıda romanla edebiyat dünyasına adım
atan Orhan Kemal, bireysel yaşamları anlatırken toplumsal tarihe
ustalıkla ışık tutar, işçileri, ırgatları, kahvecileri, mahkumları,
boyacıları, bekçileri anlatırken sıkça başvurduğu diyaloglar aslında
onların özgürlüğüdür. Yoksullukla mücadele eden bu kahramanların kısık
ve bastırılmış duygu ve düşünceleri yazarın diyalog tekniği ile adeta
sese dönüşür. Olay örgüsünün canlılığı roman ve öykülerde dilin
zenginliğinin bir yansımasıdır.
'ORHAN KEMAL, ÖNCE EKMEK DERDİ'
İlk romanlarında
otobiyografik unsurlara sıkça yer veren Orhan Kemal, toplumsal değişimin
izlerini sürer. Baba Evi, Avare Yıllar, Cemile sadece yazarın ve
ailesinin başından geçenler değil savaş sonrası toplumun kimliğindeki
değişimin dönüşümün yansımalarıdır. Yazar, 'insan' merkezli bakış
açısıyla her kesimden kahramanını gözlem gücüyle anlatır. Eserlerinde
kişileri yargılamayan ve umutlu tavrını her şeye rağmen koruyan Orhan
Kemal'in anlattığı tipler adeta ölümsüzleşir.
Göçmen bir memurun görev bilincinin hem trajik hem de komik öyküsünün
anlatıldığı Bekçi Murtaza bu bakımdan oldukça önemlidir.
Sosyologların sıkça dikkatini çeken Orhan Kemal metinleri, kahramanların
iç dünyalarının zenginliğini de ustalıkla yansıtır. Sokakların Çocuğu,
Müfettişler Müfettişi, Üç Kağıtçı aslında 'suç' ve 'suçlu' kavramlarını
insanın ruhsal derinliğine dikkat çekerek irdeler.
Orhan Kemal, önce 'ekmek derdi' diyenlerin evliliklerini, göçlerini,
sürgünlerini, ihanetlerini, ölümlerini anlatır. Ekmek Kavgası onun için
sadece bir kitap adı değil, yazarlığının serüveninde varoluşsal bir
unsurdur. Köyden kente iş için göç eden üç arkadaş Bereketli Topraklar
Üzerinde var olma mücadelesi verirken paramparça olan hayatlarının
yasını tutarlar. Sadece işçilerin ırgatların değil fuhuşa sürüklenen
zavallı kadınların da dramını dile getiren Orhan Kemal, Çamaşırcının
Kızı'nda dayak yiyen kadın karakterin kanıyla renk değiştiren sokağın bu
olaya duyarsızlığını şu sözlerle anlatırken evrensel bir yazgıya ışık
tutar: 'Çok geçmeden, Bursa sokağının böyle şeylere alışkın
alacakaranlığı kalabalığı yutmuş, istiklal Caddesi'ne her zamanki gibi
sakin sakin bakmaya koyulmuştu.' (s.125) Ezilen kalabalıkları yutan aynı
karanlık bugün de aynı acımasızlığı ile sokakları işgal etse de Orhan
Kemal'in eserleri insana insanca yaşama direnci, onuru ve anlamını bir
kez daha hatırlatıyor.
Evlerden Biri değildi çünkü onun anlattığı tek ev, nice evin çilesiydi.
Bugün de hüzünlüdür babalar ve oğullar bir Eskici Dükkanı'nm daha
kapanmasına.
Bu tabloyu tarihsel koşulların soğuk yüzüyle değil insani sıcaklığın
estetik yansımasıyla dile getiren Orhan Kemal'i ölümsüz kılan budur.
1941'den 2014 kitap fuarına, hey gidi Orhan Kemal hey!
2000'E DAİR
Bin dokuz yüz
senesinin
İki bine yerini
Verdiğini
Görmek istiyorum
Ne zevkli şey olurdu seyretmek torunumu
Van üniversitesindeki kız arkadaşlarıyla
Kutbu şimalide kızak kaydığını
Vaşingtonda Kapitol bahçesinde
Ren şarabı içip
Çinli dostu Şin-Fo'yla beraber
Şankay'dan haber
Beklemek!
Adana 'da gençlik aşımı yaptırıp
Hindistan'da gerdeğe girmek için
Arzuhalsiz müracaat etmek
Hastanelere
Ve duyduğum sevincin
Radyografisini gösterip Hindli karıma
'Sevgilim bak!' demek
Ve Bahrimuhiti Atlasi'de
Karımla beraber zıpkın atmak
Balinalara!
Ne tadına doyulmaz olurdu
Misis 'li Çopur Ali'nin,
Sorbone'da
'Parçalanan Atomun
Sanayiye tatbikine dair'
Konferansını dinlemek
Ve 1941 harbi için
"Ne acayip şey!' demek
Hey gidi 2000 senesi hey
15-10-1941
*Adana Bilim
Teknoloji Üniversitesi
|