Ana Sayfa

Evrensel Pazar- Adnan Özyalçıner - 19 Ocak 2014

 

Orhan Kemal 100 yaşında

 

Her has işçi gibi o da işinin tutkunuydu. Bir gün bile yazı yazmayı aksatmadı. Son gününe kadar yazdı.

Hatta son olarak gidip hastalanarak öldüğü Bulgaristan'a bile oradan göçenlerin romanını yazmak, kendi ailesinin izini sürmek için araştırma yapmaya gitmişti.

Adnan ÖZYALÇINER

Orhan Kemal'in 15 Eylül 1914'te Adana'nın Ceyhan ilçesinde doğumundan bugüne tam 100 yıl geçti. 56 yaşında aramızdan ayrılan Orhan Kemal, 30 yıllık yazarlık ömrüne sığdırdığı öykü, roman, oyun, anı, inceleme, röportaj dallarındaki 51 kitabı, bunlara eklenecek gazete sayfalarında kalan yazıları, film öyküleri, senaryoları, film diyaloglarıyla 100 yılı bileğinin hakkıyla doldurmuş bulunuyor.

Asıl adı Raşit Öğütçü olan Orhan Kemal, yasaklanan Ahali Partisi başkanı olan babası Abdülkadir Kemali'nin Suriye'ye kaçmak zorunda kalmak zorunda kalması yüzünden öğrenimini ortaokulun son sınıfında bırakmıştır. Suriye ile Lübnan'da geçen sürgünlük yıllarından; sonra 1932'de çocukluğunun geçtiği Adana'ya döner. O artık Adana'nın kenar mahallelerinde yaşayan pamuk fabrikalarında işçilik, dokumacılık, yerine göre katiplik yapan sıradan bir işçi, bir emekçidir. Tıpkı yaşadığı kenar mahalledeki öteki insanlar gibi sıradan bir adam. Gene aynı mahalleden kendi gibi bir işçi kızla da evlenecektir.

İŞÇİ SINIFININ İŞÇİ YAZARI
Yaşama işçi olarak atılan Orhan Kemal 1950'de Adana'dan çoluk çocuk İstanbul'a geldiğinde uzun yıllar yaşayacağı Haliç kıyısındaki Cibali'de ahşap bir eve yerleşecektir. Haliç kıyıları, İstanbul'un işçi mahalleleridir. Yoksul insanların yaşadığı, dar, loş sokakların bulunduğu Bizans kalıntısı yerlerdir. O zamanlar Cibali Tütün Fabrikasına giden kızlar, sabah karanlığında, onun da yaşadığı bu sokaklardan geçerdi. En büyük fabrikalardan en derme çatma atölyelere kadar sanayi kesiminin büyük bir bölümü bu kıyıda sıralanmıştı.

Kıyı boyunca odun, kömür depoları vardı.

Meyve ve Sebze Hali biraz ötede, Unkapanı'nda bulunuyordu. Keresteciler, kum, çakıl depoları sırt sırtaydı. Kalafat yerleri de bu kıyıdaydı.

Fabrikaların bacalarından tüten dumanlar daracık sokakları sis gibi sarardı.

Hızarların vınıltılı sesleriyle kalafat yerlerinden yansıyan tak-tuklar, kum, kereste, odun, kömür, meyve ve sebze yüklü motorların iniltili pat patlarıyla fabrikaların sabah akşam öten tiz düdükleri Haliç vapurlarının boğuk sesleri birbirine karışırdı. Bu gürültü patırtı içinde yoldan "tekmil vidaları laçkalaşmış" hurda otobüsler geçerdi.

İşte büyük kentin bu yöresinde yaşamaya başlayan Orhan kemal, bu kez, yazı emekçisi olarak işçiliğini sürdürecektir. O, yoksulların, işçilerin, işsizlerin yazarı olacaktır. Üstelik parasızlığı, yoksulluğu, işsizliği yaratanların, çalışanları sömürenlerin kimler olduğunu bilen, onları karşısına alan bir yazardır. Kısacası Orhan Kemal, işçi sınıfının işçi kalmayı bilmiş bir yazarıdır.

AYDINLIK GERÇEKÇİ

Orhan Kemal, "aydınlık gerçekçi" bir yazardır. Onun insanları, en derin acılarla mutsuzlukları yaşarken, en horlanmışından en itilmişine kadar insanlık onurlarını hiçbir şeyle değişmezler. Nedeni gelecek umutlarıdır. Çünkü sanatın amacı insandır; insanın, insanlığın mutluluğudur: "Sanatın amacı... şöyle özetlemekte bir sakınca var mı acaba? Halkımızın, genel olarak da insan soyunun müspet bilimler doğrultusundaki en bağımsız koşullar içinde en mutlu olmasını isteme çabası.

Ünlü Lincoln'ün demokrasi tarifi gibi: 'Halkın halk için, halk tarafından yönetimi' der o. Biz de neden şöyle demeyelim?

' İnsanlığın, insanlık tarafından, insanlık için yönetilme çabası adına sanat'.

Orhan Kemal'in aydınlık gerçekçi anlayışındaki iyimserliğiyle gelecek umudu halkın içinden gelmesine, onu iyi tanımasına bağlıdır: "Romanlarımdaki iyimserlik bana halkımızı yakından, çok iyi tanımaktan geliyor. Daha açıkçası ben halkın kendisi, bir parçasıyım. Onun için yakından görüyor, biliyorum ki en kötü insanın bile iyi bir yanı var. Daha açıkçası en kötü insanı içinde yaşadığı toplum yaratıyor, onun için bizim bulunduğumuz toplumun değil, dünyanın gelecekte düzene gireceğini, düzenli toplum insanlarının da daha çok mutlu olacağına inanıyorum."

İŞİNİN TUTKUNU

Her has işçi gibi o da işinin tutkunuydu. Bir gün bile yazı yazmayı aksatmadı.

Son gününe kadar yazdı. Hatta son olarak gidip hastalanarak öldüğü Bulgaristan'a bile oradan göçenlerin romanını yazmak, kendi ailesinin izini sürmek için araştırma yapmaya gitmişti.

Orhan Kemal, gerçeğe bakışıyla gerçeği yorumlayışındaki kendine özgü tavrıyla çağdaş edebiyatımızın yalnız bir yüzyılını değil, yüzyıllarını devirecek yazarlarındandır.

 

 


[email protected]