Orhan Kemal'in oğlu Işık Öğütçü
babasını anlattı: 'Büyük bir insan sevgisi ve kimseyi ötekileştirmeden,
herkese kucak açan, insanlık kavramında hepimizi buluşturan yüreği
vardı.'
SİBEL ORAL
Bu dünyaya geleli 100, buralardan göçeli
ise 44 yıl oldu ama hepimizin hayatında hâlâ. Kitaplıkta, televizyonda,
sinemada ve aslında ‘bereketli topraklar' üzerinde yaşanan her acıda,
her kavgada izi var Orhan Kemal’in. Adana’da, İstanbul’da, kenar
mahallede, fabrikada, tarlada, Cemile’de, Zehra’da, Murtaza’da,
daktilosunun tuşlarında, çocukluğumuzda gözümüzde canlandırmaya
çalışarak okuduğumuz romanlarında. Hem sadece Adana’nın değil; bütün
Anadolu’nun masasındaki o kuru ekmeğin tadında. Kitaplarını okuduk,
sinema, dizi uyarlamalarını izledik. Edebiyatımıza, popüler kültüre
buyur ettik onu. Şimdi doğumunun 100. yılında yazarın bize
bıraktıklarına sıkı sıkı sahip çıkan ve yeni kitaplarla onu daha da iyi
anlamamızı sağlayan oğlu Işık Öğütçü’ye sorduk, baba ve yazar Orhan
Kemal’i…
Çukurova Kitap Fuarı ve Orhan Kemal’in
100. yaşı nedeniyle Adana’ya gittiniz. Ne hissediyorsunuz babanızın
memleketine gittiğinizde?
Her gidişimde zaman tünelinden geçmiş gibi olurum. Babam Adana’yı ve
çevresini çok iyi anlatmıştır. İnsanlarını, âdetlerini şimdi bile var
olan “bici bici”sini, “karsanbaç”ını, kebabını, yöresel deyimleri,
deyişleri her duyuşumda çok tanıdık gelir. Eski semtleri dolaştığımda
babamla ve onun yarattığı karakterlerle birlikte dolaştığımı hissederim.
Bir köşede “Milli Mensucat Fabrikası”ndaki işçilerin durmaksızın
çalıştığı, koşuşturduğu bir sırada Köse Hasan’ın dramını görürüm.
İşçilere göz açtırmayan Murtaza’nın katı disiplinini ve uygulamalarını
izlerim. İşte Adana’ya her gidişimde bunlar benim önümden geçer, selam
verir ve hayatlarına kaldıkları yerden devam ederler.
Sizinle konuşmalarımızda babanızdan
“üstat” olarak bahsediyorsunuz. Ben şimdi size “baba” Orhan Kemal’i
sormak istiyorum. Nasıldı çocuklarıyla ilişkisi Orhan Kemal’in?
Sadece bize karşı değil, inanıyorum ve biliyorum ki tüm çocuklara,
insanlara karşı hep sevgi doluydu. Büyük bir insan sevgisi vardı.
Kimseyi ötekileştirmeden, herkese kucak açan, etnik kimlik, din, dil ne
kadar farklı olursa olsun insanlık kavramında hepimizi buluşturan bir
yüreği vardı. Babamın “Nazım Hikmet’le 3,5 Yıl” kitabında Nazım Hikmet
için bir gözlemi vardır, “Ağlayan bir çocuğu kucağına aldığı zaman
çocuğun sustuğuna şahit olmadım ama kesinlikle iddia edebilirim, her
çocuk onunla ‘ahbap’ olabilirdi.” Ben de bu saptama gibi şunu
diyebilirim ki, babam bugün burada olsaydı siz beş saniye sonra onun
koluna girer, kırk yıllık arkadaşı gibi “Orhan Ağabey” diyerek sohbete
koyulurdunuz.
Doğumunun 100. yılında Orhan Kemal
ülkemizde ne kadar anlaşıldı sizce? Geç olabilir mi?
Orhan Kemal yaşadığı yıllarda da döneminin pek çok gazetesinde,
dergisinde yazıları yayımlanıyor ve okunuyordu. Edebi tartışmaların,
eleştirilerin yapıldığı dönemlerdi o zamanlar. Halk tarafından
anlaşıldığını da biliyorum. Ama bugünkü gibi iletişim araçlarının her
sanatçıyı kolayca duyurduğu bir ortam yoktu. Biliyorsunuz benim
çıkardığım “Zamana Karşı Orhan Kemal” kitabında eserleriyle ilgili
olumlu olumsuz eleştirileri göz önüne serdim. Buradan da anlaşıldığı
gibi yaşadığı dönemde de Orhan Kemal’i mercek altına alan yazarlar ve
eleştirmenler olmuş. Bugün 100. yaşında, ölümünün 44.yılında o sevdiği,
düşündüğü ve onların daha iyi koşullarda yaşamaları için ateş etrafında
dönen pervane böceği gibi kendi yaşamını hiçe sayan ustayı halkı yalnız
bırakmıyor. Onu daha iyi anlıyor, kitaplarını yeniden keşfediyor ve
okuyorlar. Gün gelecek benim bu çabalarıma bile artık gerek kalmayacak,
kitapları gelecek nesillere aktarılacak ve böyle değerli bir yazarları
olduğu için herkes gururlanacak.
Biraz da popüler kültürde Kemal’in
yerine gelelim… Sinemada daha kalıcı iken dizi uyarlamaları çok sabun
köpüğü ve Kemal’in edebiyatının ruhundan uzakmış gibi geliyor bana.
Bilmem siz ne dersiniz?
Burada eleştirilmesi gereken romandan dizi için senaryo yazmaya
soyunan senarist arkadaşlardır. Bunların ne kadar Orhan Kemal’i
özümsedikleri, anladıklarını sorgulamak gerekir. Yoksa eser ortada bütün
gücüyle duruyor. Onu anlamayıp, dizi mantığına uygularken yanlış işler
yapıyorlarsa bu romanın ruhundan değil, yapanın kabiliyetsizliği ile
ilgilidir. Belki senarist de kitabın özüne sadık kalmak istiyordur da,
yapımcı veya kanal kendi düşüncesini dikte ettirip, romanın diziye kendi
doğrultusunda uyarlanmasını istiyordur. Bunlar hep duyduğumuz şeyler.
Burada önemsediğim durum, üstadın toplumsal hafızada tekrar yer almasını
sağlamak. Bunu da başarabildiğimi sanıyorum.
Babanızın mirasını sürdürmek için
takdire şayan çabalarınız oldu, hepsi de çok kalıcı. Peki yapmak isteyip
de yapamadığınız, destek beklediğiniz başka projeler var mı?
Tek bir söz söyleyeyim: Adana’da bulunan “Bilim ve Teknoloji
Üniversitesi”ne Orhan Kemal adının verilerek “Orhan Kemal Bilim ve
Teknoloji Üniversitesi” olarak değerli insanlar yetiştirmesini
arzuluyorum.
100. yıl etkinliklerinde bizi neler
bekliyor?
İstanbul'da Saint Pulcherie Fransız Lisesi, okullar arasında Orhan
Kemal'in "Umut" temasını işleyen bir kompozisyon yarışması düzenledi. 27
Şubat'ta bu etkinlik var. İstek Okulları, öğrenciler arasında öykü
yarışması düzenledi. Tüyap tüm fuarlarında "Orhan Kemal" sergileri ve
panelleri yapacak.
Siz neler yapacaksınız?
Ben çeşitli okullarda konferanslar vermeye devam edeceğim. Haziran
ayında yeni bir kitap çıkarmayı planlıyorum: "Toksöz 1924" Abdülkadir
Kemali'nin gazete makaleleri. Eylül'de "Orhan Kemal Fotoğraf Albümü"
burada çeşitli fotoğraflar ve benim onun hayatını anlattığım metin
olacak. Tabii bu arada başka kişi ve kurumlar etkinlikler yaparsa onlara
da destek olacağız.
|