|
'YEME EL MALINI; BİR GUN GERİ ÖDERSİN, İĞNEDEN İPLİĞE...' KARACAOĞLAN
Emeğin yazarı: ORHAN KEMAL
Ekmek mücadelesi içindeki halklar, Orhan Kemal gibi sanatçılarını
yaratmıştır. Sanat insana aittir, insansız bir sanat düşünülemez.
Osman ŞAHİN
"Eğer biz namuslu kişilersek Orhan Kemal'in sanatına şimdiye kadar ilgi
duymamışsak, ödevimizi yapmamışız demektir. Yaşamının şunca yılını
hapiste geçirmiş bu sessiz, patırtısız yazara toplumun bugüne kadar
dayanak olmayışı, ancak toplumun kusuru olarak ortaya çıkar. Oysa yazar
yalnız inancının yazarı olmaktan öteye gitmeyi, çağımızın insanı olmayı
çoktan, hatta bizler uykudayken başarmıştır.
Yurdumuzun insanını tanımaktaki üstün gücü karşısında deneyimlerimizin
ne kadar kısır, renksiz olduğunu bilmek zorundayız. Bir ülkede insanları
birbirine Orhan Kemal gibi yazarların varlığı yaklaştırır.
Bütün bu göz çıkaran gerçeklere rağmen biz vurdumduymazlık rekorunu
dünya çapında kırdık. Halkı tanıdı diye yadsıdık, halkı sevdi diye,
sevdirdi diye içeri tıktık onu biri çıkar da, 'Ben yokum o işte bana ne'
derse kendisine söyleyecek iki laf vardır: Bütün bu sanatçıları yalnız
yargıçlar mahkum etmez, susanların hepsi de işin vebali altındadır.
İşte Orhan Kemal, suskunluklarımızın ortasında tıkıldığı hapishanede
bile insanı tanıtmayı, sevdirmeyi bunun bir sanatçı namusu olduğunu
unutmamıştır. Kalkmış o dünyanın kişilerini bütün renkleriyle bize
sunmuş. Yine de ilgisiz kalırsak, kendi kendimize uzun bir küfür
sallamalıyız." Yukarıdaki uzunca alıntıyı, tiyatromuzun unutulmaz
değerlerinden Asaf Çiğiltepe'nin 1967 yılında, A.S.T'de (Ankara Sanat
Tiyatrosu) sahneye koyduğu ve aynı yıl Orhan Kemal'e "Yılın En İyi Oyun
Yazarı Ödülü"nü kazandıran eseri, 72. Koğuş için kaleme aldığı bir
yazıdan aldım. Yıllar önce bir trafik kazasında yitirdiğimiz Asaf
Çiğiltepe, bu yazısıyla 50 yıl gerilerden günümüz gerçeğine sesleniyor.
Gerçekten toplum olarak bizler Orhan Kemal gibi bir anıt yazara hak
ettiği değeri verebildik mi? Yeni yetişen kuşaklar yeterince Orhan
Kemal'i biliyorlar mı? Orhan Kemal'in öyküleriyle romanları üstüne derin
sosyolojik araştırmalar yapabildik mi? Onun için sempozyumlar
düzenleyebildik mi? Hangi üniversitemizde bir Orhan Kemal Enstitüsü
açabildik? Medyanın halini ise hiç sormayalım; et gösterisi, meme, popo
ve dedikodudan başka ne var ki?
Gerçekçi edebiyatımızın büyük ustalarından Orhan Kemal yıllar önce
kendisiyle yapılan bir soruşturmaya verdiği yanıtta: "Ben yaşadığımı
yazdım" demiştir. Peki nedir yaşamak? Yaşamak, yalnızca soluk alıp
vermek midir? Elbette ki hayır. Yaşamak, insan soyunun daha iyi, daha
rahat bir yaşama, daha gelişmiş bir topluma, daha yüksek bir gelire,
ekonomiye ve kültüre ulaşabilmesi uğruna verdiği mücadelelerin
toplamıdır.
İki ayağı üzerinde durmaya çalışan hayvanı zaman içinde insana
dönüştüren temel etken, "emek"tir.
Onbin yıl önce mağara duvarlarına, atalarımızın avladıkları, ya da
avlamayı düşündükleri yaban keçilerinin, balığın resmini çizmeleri
Ege'de, Antik Dönem'den kalmış mermer kayalığın üzerine oyulmuş, zırhlı,
kılıçlı askerlerin buğday başaklarını koruduğunu gösteren kabartmalar
buna örnektir.
"Emek" sürecinin bu tarihi rolü, çağımız insanına yeterince
anlatılamamıştır.
Emeği, insanlığın bu yüce enerjisini, bazı insanlar, göksel tanrıları,
dini kullanarak, kendi kazançlarına, paraya çevirmişlerdir. "Para'yı,
emek sömürücüleri dediğimiz" bir sınıf ele geçirmiştir. Böylece insanlar
çağlardan beri "köle sahipleri" ile, "köleler" olarak ikiye bölünmüştür.
Emekçiler, haksızlığa karşı çıkmışlar, köle sahipleri de durumlarını
korumak için çalışmışlardır. Binlerce yıldır insanlar, "haklı olmak" ya
da "haksız olmak" ikilemi arasında kalmışlardır.
Bir halk sözümüz vardır: "Kısa çöp uzun çöpten hakkını alacak" diye. Bu
söz boşuna söylenmemiştir.
Çöp çöpken hak peşinde koşarken, insanlar ne diye koşmasınlardı ki?
Dünyada doğan, büyüyen, evlenen, ekmek için çalışan milyarlarca insanın
mücadelesi her zaman biz sanatçıların temel sorunu olmuştur.
Orhan Kemal'in yazdığı ilk romanının adının, "Önce Ekmek" oluşu boşuna
değildir. Ekmek mücadelesi içindeki halklar, Orhan Kemal gibi
sanatçılarını yaratmıştır. Sanat insana aittir, insansız bir sanat
düşünülemez.
Fransız İhtilali'nden beri, insanlar bazı ellerinden alınamaz olan temel
haklara kavuşmuşlardır.
Yaşamak, okumak, beslenmek, sağlık, dinlence ve konut edinme
haklarıdır.
Kısa çöplerin uzun çöplere kabul ettirdiği temel haklardır bunlar... |