Ana Sayfa
 

Aydınlık Gazetesi - Osman Şahin - 11 Mart 2014

   
 

Emeğin yazarı: ORHAN KEMAL

 

Ekmek mücadelesi içindeki halklar, Orhan Kemal gibi sanatçılarını yaratmıştır. Sanat insana aittir, insansız bir sanat düşünülemez.

 
'YEME EL MALINI; BİR GUN GERİ ÖDERSİN, İĞNEDEN İPLİĞE...' KARACAOĞLAN

Emeğin yazarı: ORHAN KEMAL


Ekmek mücadelesi içindeki halklar, Orhan Kemal gibi sanatçılarını yaratmıştır. Sanat insana aittir, insansız bir sanat düşünülemez.

 
Osman ŞAHİN

"Eğer biz namuslu kişilersek Orhan Kemal'in sanatına şimdiye kadar ilgi duymamışsak, ödevimizi yapmamışız demektir. Yaşamının şunca yılını hapiste geçirmiş bu sessiz, patırtısız yazara toplumun bugüne kadar dayanak olmayışı, ancak toplumun kusuru olarak ortaya çıkar. Oysa yazar yalnız inancının yazarı olmaktan öteye gitmeyi, çağımızın insanı olmayı çoktan, hatta bizler uykudayken başarmıştır. 
Yurdumuzun insanını tanımaktaki üstün gücü karşısında deneyimlerimizin ne kadar kısır, renksiz olduğunu bilmek zorundayız. Bir ülkede insanları birbirine Orhan Kemal gibi yazarların varlığı yaklaştırır. 
Bütün bu göz çıkaran gerçeklere rağmen biz vurdumduymazlık rekorunu dünya çapında kırdık. Halkı tanıdı diye yadsıdık, halkı sevdi diye, sevdirdi diye içeri tıktık onu biri çıkar da, 'Ben yokum o işte bana ne' derse kendisine söyleyecek iki laf vardır: Bütün bu sanatçıları yalnız yargıçlar mahkum etmez, susanların hepsi de işin vebali altındadır. 
İşte Orhan Kemal, suskunluklarımızın ortasında tıkıldığı hapishanede bile insanı tanıtmayı, sevdirmeyi bunun bir sanatçı namusu olduğunu unutmamıştır. Kalkmış o dünyanın kişilerini bütün renkleriyle bize sunmuş. Yine de ilgisiz kalırsak, kendi kendimize uzun bir küfür sallamalıyız." Yukarıdaki uzunca alıntıyı, tiyatromuzun unutulmaz değerlerinden Asaf Çiğiltepe'nin 1967 yılında, A.S.T'de (Ankara Sanat Tiyatrosu) sahneye koyduğu ve aynı yıl Orhan Kemal'e "Yılın En İyi Oyun Yazarı Ödülü"nü kazandıran eseri, 72. Koğuş için kaleme aldığı bir yazıdan aldım. Yıllar önce bir trafik kazasında yitirdiğimiz Asaf Çiğiltepe, bu yazısıyla 50 yıl gerilerden günümüz gerçeğine sesleniyor. Gerçekten toplum olarak bizler Orhan Kemal gibi bir anıt yazara hak ettiği değeri verebildik mi? Yeni yetişen kuşaklar yeterince Orhan Kemal'i biliyorlar mı? Orhan Kemal'in öyküleriyle romanları üstüne derin sosyolojik araştırmalar yapabildik mi? Onun için sempozyumlar düzenleyebildik mi? Hangi üniversitemizde bir Orhan Kemal Enstitüsü açabildik? Medyanın halini ise hiç sormayalım; et gösterisi, meme, popo ve dedikodudan başka ne var ki? 
Gerçekçi edebiyatımızın büyük ustalarından Orhan Kemal yıllar önce kendisiyle yapılan bir soruşturmaya verdiği yanıtta: "Ben yaşadığımı yazdım" demiştir. Peki nedir yaşamak? Yaşamak, yalnızca soluk alıp vermek midir? Elbette ki hayır. Yaşamak, insan soyunun daha iyi, daha rahat bir yaşama, daha gelişmiş bir topluma, daha yüksek bir gelire, ekonomiye ve kültüre ulaşabilmesi uğruna verdiği mücadelelerin toplamıdır. 
İki ayağı üzerinde durmaya çalışan hayvanı zaman içinde insana dönüştüren temel etken, "emek"tir. 
Onbin yıl önce mağara duvarlarına, atalarımızın avladıkları, ya da avlamayı düşündükleri yaban keçilerinin, balığın resmini çizmeleri Ege'de, Antik Dönem'den kalmış mermer kayalığın üzerine oyulmuş, zırhlı, kılıçlı askerlerin buğday başaklarını koruduğunu gösteren kabartmalar buna örnektir. 
"Emek" sürecinin bu tarihi rolü, çağımız insanına yeterince anlatılamamıştır. 
Emeği, insanlığın bu yüce enerjisini, bazı insanlar, göksel tanrıları, dini kullanarak, kendi kazançlarına, paraya çevirmişlerdir. "Para'yı, emek sömürücüleri dediğimiz" bir sınıf ele geçirmiştir. Böylece insanlar çağlardan beri "köle sahipleri" ile, "köleler" olarak ikiye bölünmüştür. Emekçiler, haksızlığa karşı çıkmışlar, köle sahipleri de durumlarını korumak için çalışmışlardır. Binlerce yıldır insanlar, "haklı olmak" ya da "haksız olmak" ikilemi arasında kalmışlardır. 
Bir halk sözümüz vardır: "Kısa çöp uzun çöpten hakkını alacak" diye. Bu söz boşuna söylenmemiştir. 
Çöp çöpken hak peşinde koşarken, insanlar ne diye koşmasınlardı ki? 
Dünyada doğan, büyüyen, evlenen, ekmek için çalışan milyarlarca insanın mücadelesi her zaman biz sanatçıların temel sorunu olmuştur. 
Orhan Kemal'in yazdığı ilk romanının adının, "Önce Ekmek" oluşu boşuna değildir. Ekmek mücadelesi içindeki halklar, Orhan Kemal gibi sanatçılarını yaratmıştır. Sanat insana aittir, insansız bir sanat düşünülemez. 
Fransız İhtilali'nden beri, insanlar bazı ellerinden alınamaz olan temel haklara kavuşmuşlardır. 
Yaşamak, okumak, beslenmek, sağlık, dinlence ve konut edinme haklarıdır. 
Kısa çöplerin uzun çöplere kabul ettirdiği temel haklardır bunlar... 

 

 

 
 
 

[email protected]